Umuda Tohum Ek

7 Nisan 2017 Cuma






                                                               SURİYE




                Mezopotamya’nın bereketli ovaları üzerinde kurulan Suriye tarih boyunca medeniyetin ve ticaretin bir merkezi olmuştur. Şimdiki Suriye devletinin kuruluşuna kadar bu coğrafyada güçlü bir merkezi devlet kurulamamıştır. Aramiler döneminde Şam’dan idare edilen beylikler birliği en güçlü siyasal yapılanmaydı. Mezopotamya. Mısır ve Anadolu’da imparatorluklar kurulurken Suriiye bölgesi her zaman bunların gölgesinde kalmıştır.Suriye önemini daha çok Avrupa, Mısır ve Hindistan üçgenindeki konumuna borçludur. Müslümanların Suriye'ye hakim olmasına kadar bölge Amoritler, Fenikeliler, İbraniler, Hititler, Persler, Makedonyalı İskender, Roma ve Bizans imparatorlukları idaresinde kaldı. 
         
           Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in tebliğ ettiği İslam dini bütün Ortadoğu'ya yayıldığında, Suriye de İslamlaştı. Hazret-i Ebu Bekir'in halifeliği devrinde, Suriye'ye gönderilen İslam orduları, Hazret-i Ömer zamanında 635'te bölgeyi fethetti. Hazret-i Ömer bölgeye gelip, Suriye'yi teşkilatlandırdı. Hazret-i Ömer, önce Muaviye'nin kardeşi Yezid'i Şam valisi tayin etti. Yezid'in vefatıyla Muaviye Şam valisi oldu. Muaviye, Suriye'yi teşkilatlandırıp, medenileştirdi. 662'de Emevi Hanedanı Suriye'de kurulup, Şam şehri merkezleriydi. Emevi Halifeliğinden sonra,Abbasilerin hakimiyetine geçti. Abbasi Halifeliği (662-749) devrinde Suriye, çok gelişip, pek çok ilim, kültür, medeniyet ve sosyal tesisler yapıldı. 10. Yüzyılın sonunda, Mısır'a hakim Şii Fatımiler, Suriye'yi işgal ettiler. On birinci yüzyılda Selçuklular, bölgeyi hakimiyetlerine aldılarsa da, 1096'da Haçlı Seferleri başladı. Haçlı Seferleri (1096-1270) esnasında Haçlı-Şii Fatimi ittifakından Suriye çok zarar gördü. Haçlıları, Eyyubi Hanedanının kurucusu Selahaddin-i Eyyubi (1169-1193) Suriye'den uzaklaştırdı. Suriye, Selçuklu Atabekliği, Eyyubiler ve Memluklerden 1517 yılında Osmanlı hakimiyetine geçti. 14. Yüzyılın başına kadar Suriye Haçlılar, Selahattin Eyyubi ve takipçileri arasında adeta bir arenaya dönmüştü. 

           Haçlıların ülkeden çıkarılmasından sonra ise tekrar Moğollarıın akınlarına maruz kaldı. 16. Yüzyılın başından 20. asrın başına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan Suriye, bu zamanda gelişip, en huzurlu ve müreffeh devrini yaşadı. Osmanlı idari teşkilatında vilayet halindeydi. 1833 yılında Osmanlıya tabi Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa sülalesine verildi. Birinci Cihan savaşı (1914-1918) sonrasına kadar Osmanlı idaresinde kalan Suriye'ye Osmanlılar, pek çok ilmi, sosyal, kültürel, tarım, sanayi ve ulaşım tesisleri kazandırdılar. Bu devirde pek çok ilim adamı yetişip, medeniyete hizmet ettiler. 

       
         Osmanlı Devleti’nin son yıllarına kadar bile Suriye’de ortak bir ulusal ruh oluşmamıştı. Buna rağmen Osmanlı egemenliğinden kurtulmak için Arap milliyetçiliği 19. Yüzyılın ikinci yarısında gelişti.Beyrut’taki Hristiyan entelektüeller Suriye toplumunun birliğini sağlamak için Arap dil ve kültürüne dayalı yurtseverliği geliştirmek amacıyla bazı ideolojik kulüpler oluşturdular. 20. Yüzyılın başında Osmanlılarda gelişen aşırı milliyetçilik duyguları Müslüman Suriyeliler tarafından da Arap milliyetçiliğini doğurdu. Bu yüzden Şam’da birçok milliyetçi kulüp kuruldu ve Bilad al-Şam’ın bağımsızlık düşüncesi geliştirildi. Birinci Dünya Savaşında müttefik ordularının yenilmesi neticesinde, Osmanlı Devletiyle imzalanan Mondros Antlaşmasıyla bölge Fransızların işgaline uğradı. 1920'de Fransa'nın mandasına girdi. Suriye, Fransa'nın idaresine girmesiyle Osmanlı devrindeki huzur ve müreffeh hayatın yerini, anarşi ve sefalet aldı. Suriye'de Müslümanlar çoğunlukta olmasına rağmen, idarede Fransızlar, Ermeniler ve Nusayriler hakimdi. Şam, Halep, Nusayri merkezi Lazkiye ve Harran bölgesindeki Dürzilerle Fransa'nın mücadelesi, Suriye'de hala devam eden anarşinin kaynağıdır.

           Fransa, Suriye mandasına ait Hatay ve İskenderun'u antlaşmayla 1939'da Türkiye'ye vermek zorunda kaldı. İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) yıllarında, 1941'de, Fransa, nüfuzu altında kalmak şartıyla Suriye'ye kısmi istiklal verdi.Büyük Britanya İmparatorluğu Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün’den oluşan Büyük SuriyeKrallığını kurmayı ve başına da Haşimi ailesinden Abdullah’ı getirmeyi planlıyordu. Yapılan görüşmeler sonuç vermeyince Suriye’de bir ayaklanma başladı. Gelen Fransız kuvvetleriyli bu isyan bastırıldıysa da İngilizler ve Fransızlar 1946’da Suriye’yi terk etmek zorunda kaldılar. Bu anlamda Suriye Nisan 1946’da bağımsızlığa kavuştu. 1947 seçimlerinde Şükrü el-Kuwatli, Suriye'nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi. 1948'de Arab-İsrail savaşına katılan Suriye'de, 1949 ihtilaliyle Şükrü el-Kuwatli iktidardan uzaklaştırıldı. Albay Adip Şişakli 1949-1958 yılları arasında yönetimde kaldı. 1958'de Mısır ile Birleşik Arap Cumhuriyeti adıyla birleşti. Birleşme uzun sürmeyip, 1961'de ayrıldı. Baas Partisi, dışta Pan-Arap, içte sosyalizm propagandasıyla Suriye'de güçlenip, 1963'te ülkenin tek kanuni partisi hüviyetini kazandı. Baas Partisi, Suriye'de dikta rejimi kurup, ülkeye eski Lazkiye bölgesindeki Nasturi aşireti idareye hakim oldu. 1967 Arap-İsrail savaşında Golan Tepelerini İsrail işgal etti. Bu dönemde Savunma Bakanı olan Hafız Esat 16 Kasım 1970’te askeri ve kansız bir darbeyle iktidarı ele geçirdi .

             Hafız Esat iktidara geldikten sonra Baas Partisi’nin ve devletin bütün iplerini ele geçirdi. 1973'te Mısır ile anlaşıp, İsrail'e kuzeyden saldırmışsa da başarılı olamadı. Arap ülkelerinden ve Sovyet Rusya'dan yardım aldı. 1976'da Lübnan'ın içişlerine müdahale edip, asker gönderdi. Suriye askerleri Lübnan'da püskürtülerek, geri çekilmek zorunda kaldı. 1982'de İsrail'in hava taarruzlarına uğradı. Baas Partisi'nin Rusya ile yakın münasebeti, ülke içinde ve dışında çatışmaya sebep olmaktadır. Bitmek bilmeyen harp ve anarşi, Osmanlı Devletinin yıkılmasından sonra manda devleti ve Sosyalist Baas Partisi diktatörlüğünde halen devam etmektedir. 1988’de Irak-İran savaşının sona ermesinden sonra bölge devletleriyle ilişkilerini yeniden düzeltme yoluna girmiştir. Hafız Esad’ın 2000 yılındaki ölümünden sonra parlamento toplanarak cumhurbaşkanlığı için gerekli 40 yaş sınırını, 34 yaş sınırıyla değiştirmesi üzerine Beşşar Esed, Suriye Cumhurbaşkanı olmuştur. Suriye-İsrail ilişkileri konusunda başkanlığı ele almasından itibaren babasının yolunu sürdüren Beşşar Esed, çeşitli uluslararası konferanslarda İsrail ve ABD aleyhtarı konuşmalarıyla dikkatleri çekmiş; diğer Arap ülkelerinden farklı bir görüntü sergilemiştir. Uluslararası kamuoyu tarafından ilk anda bir reformist olduğu düşünülen Esad, Şam baharı 'nı siyasi tutuklamalar ile sona erdirerek bu uluslararası algıyı zayıflatmış ve 2011 yılı başlarında ülkesinde Baas Partisi iktidarının sona ermesini talep eden Arap Baharı gösterilerini kitlesel baskı ve askeri kuşatmalarla bastırarak bu algıyı tamamen tersine çevirmiştir. Gösteriler 15 Mart 2011'de başlamış ve Nisan 2011 tarihinde ülke çapına yayılmıştır. Nisan 2011 tarihinde Suriye Ordusu başkaldırıyı bastırmak için görevlendirilmiş ve askerler ülke genelinde göstericiler üzerine ateş açmıştır. Aylarca süren askeri kuşatmaların ve baskının ardından gösteriler silahlı isyana dönüşmüştür. 
        
           Çoğunlukla firari askerler ve sivil gönüllülerden oluşan muhalif güçler, merkezi bir liderlik olmaksızın direnişe geçmişlerdir. Raporlara göre on binlerce gösterici devlet hapishanelerinde hapsedilmiş, bu göstericiler sistematik işkenceye ve teröre maruz bırakılmıştır. Birleşmiş Milletler'in ve Uluslararası Af Örgütü'nün hem 2012 yılında, hem de 2013 yılında Suriye'deki soruşturmaları ve saha araştırmaları sonucunda, insan hakları ihlallerinin, işkencelerin ve savaş suçlarının büyük kısmının Baas Partisi hükûmeti tarafından yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Savaşta kimyasal silahlar birden fazla kez kullanılmış ve bu, uluslararası tepki çekmiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana görülen en derin mülteci krizine yol açan Suriye'deki çatışma ortamı, milyonlarca insanı insani yardıma muhtaç hale getirmiştir. 7,6 milyon ülkesi içinde yerinden edilmiş kişiye ek olarak 4,8 milyon kişi Suriye'ye komşu ülkeler olan Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak'a sığınmıştır. İzlediği açık kapı politikası nedeniyle bu ülkeler arasında en fazla sayıda Suriyeli mülteci alan ülke Türkiye olmuştur. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nden alınan bilgilere göre Mart 2016 itibarıyla Türkiye'de yaklaşık 2,8 milyon Suriyeli mülteci bulunmaktadır.
        
        2016 yılı itibarıyla Türkiye, bölgede ve tüm dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundadır. Kamplarda yaşayan Suriyeli mültecilerin temel ihtiyaçları yeterli düzeyde karşılanmakta, kamp yönetimi tarafından barınma, gıda, su, gıda dışı kalemler, tıbbi hizmetler, su tedariği ve sanitasyon, eğitim ve psiko-sosyal destek hizmetleri sunulmaktadır. Ancak mültecilerin kampların dışında ikamet eden çoğunluğu, yani kamusal hizmet ve desteklere sınırlı erişimi olan ve dil sorununun yanında Türkiye içinde bir yerden bir yere ulaşmaya çabalarken çeşitli güçlüklerle karşılaşan %90'ı için daha fazlasına ihtiyaç duyulmaktadır. Kentsel bölgelerde Suriyelilere yönelik olarak çok sayıda yardım kuruluşu tarafından yardım ve koruma sağlanmakla birlikte, Uluslararası Af Örgütü’nün yayınladığı raporda, devletin yönettiği mülteci kamplarının dışında yaşayan mültecilerin eğitim, barınma ve sağlık hizmetleri gibi asgari sosyal ve ekonomik haklarına erişimde sıkıntılar yaşadıkları ifade edilmektedir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder