Umuda Tohum Ek

7 Nisan 2017 Cuma




                                              YEMEN
                                                  
                              Etnik Gerilim ve Husi Çatışması

            Yemen’in tamamına yakını Müslüman nüfustan oluşmakla birlikte bu demografik dokunun yarıdan fazlası Sünni, %35’i de Şii-Zeydi mezhebine mensuptur. Kendi bölgelerindeki siyasi otoritelerini tarihî süreç içinde Sünni yoğun yönetimlere bırakmak durumunda kalmış olan Zeydilik düşüncesi, uzun yıllar merkezî bir devletin denetiminden de uzak kalmıştır. Kendi coğrafi yaşam alanlarında siyasi otoritenin kontrolünden uzak bir hayat süren bu gruplar, yoğun yerel aşiret gelenekleri içinde kendi inançlarını günümüze kadar taşımıştır. Bu nedenle ülkede yakın dönemin en önemli gerilim ve çatışma alanlarından birini, bu tarihsel grupların günümüzdeki devamı olan Şii hareketler tarafından çıkarılan iç kargaşa oluşturmaktadır. Aslında feodal Zeydi bir dinî oluşum ve cemaat yapısına sahip olan Husiler, İmamiye mezhebinin tesirinde kalan radikal ve silahlı bir guruba dönüşmüştür.

              Bu grup bir taraftan ideolojik olarak İran’ın maddi ve askerî desteğini sağlarken diğer taraftan da bölgesel menfaatleri gereği Suudi Arabistan tarafından dolaylı olarak desteklenmiştir. Ancak Yemen’i zayıflatma stratejisinin bir parçası olarak yürütülen bu politika, İran’ın Husiler üzerindeki nüfuzunun daha etkili hale gelmesi ile Riyad yönetiminin tutumunu değiştirmiştir.

          Kendi yaşadıkları kuzey bölgelerinde bin yıllık siyasi hâkimiyetlerini 1962 yılında bağımsız Yemen devletinin kurulmasıyla yitiren Zeydiler, o tarihten itibaren marjinalleştirilmiştir. Yemen’in içinde bulunduğu siyasi kargaşa ve iç savaşlar sürecinde, merkezî otoritenin kuzeydeki Sadah kentinde yürüttüğü politikalara tepki olarak Hüseyin Bedrettin Husi tarafından militan bir hareket yürütülmüştür. 1994 yılında Yemen iç savaşı sırasında Suudi Arabistan rejiminin çatışmalara müdahalesi önemli bir dönüm noktası sayılabilir. Riyad yönetimi, Yemen’deki kargaşanın sınırının hemen yanındaki bu Şii azınlık grubu güçlendirmesinden endişe ederken Zeydiler, Güney Yemen hükümetinin yanında sava- şa dâhil olan Vehhabi ideolojinin Yemen’de siyasi pozisyon almasına karşı çıkmıştır. İki taraf arasında artan bu güvensizlik, İran’ın bu gruplar aracılığıyla bölge politikalarına nüfuz girişimi ile birleşince Husilere yönelik baskılar daha da artmıştır.

           Suudilerin kışkırtmasıyla Yemen hükümeti, Husilerin lideri Hüseyin Bedrittin Husi’yi tutuklamak üzere harekete geçmiştir. 2004 yılında başlayan çatışmalarda bir ay içinde aralarında Husilerin lideri Bedrittin’in de bulunduğu 1.000’e yakın insan hayatını kaybetmiştir. 2005 yılında yeniden alevlenen çatışmalar bu kez 2.000’e yakın insanın ölümüne yol açmıştır. O tarihten itibaren Suudilerin Yemen hükümetine, İran rejiminin de Husilere verdiği destek sonucunda savaş 2014 yılına kadar inişli çıkışlı bir seyir izleyerek devam etmiştir. Savaşta kimi zaman Yemen hükümet güçleri doğrudan rol alırken kimi zaman da hükümete yakın aşiret ve radikal gruplar savaşa dâhil olmuştur. 2011 yılındaki Arap Baharı sürecinde Yemen’in içine girdiği yönetim
krizi ve çatışma süreci, Husilerin güç toplamalarına yardımcı olmuştur. Nihayetinde 2014 yılı Eylül ayında Husiler başkent Sana’daki hükümet binalarını ele geçirerek yönetime kısmen el koymuştur.

           Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği şehirdeki çatışmalar, daha gerilimli bir dönemin habercisi olarak görülmektedir. Zira Husilerin Yemen siyasetinde haddinden fazla güçlendiğine inanan Suud gibi bölgesel aktörler, karşı hamleye hazırlanmaktan kaçınmamaktadır. İç Politik Gerilim ve Arap Baharı Kronik istikrarsız ortam, ülkedeki ekonomik sıkıntılar, yolsuzluk ve büyük boyutlara ulaşan işsizliğin temel sebeplerindendir. Tunus’ta başlayan ve Batılıların “Arap Baharı” diye isimlendirdiği halk hareketleri, 2011 başında Yemen’e de sıçramış ve halk sokaklara dökülmüştür. Devlet başkanı Abdullah Salih’in görevi bırakması talebiyle yapılan gösteriler altı ay boyunca devam etmiş, ancak gösterilerden bir netice alınamamıştır. Zaman içinde de mevcut iktidarın kalmasını isteyenlerle karşıt görüşlü farklı aşiret grupları arasında silahlı çatışmalar başlamıştır. Hükümetin göstericilere yönelik sert müdahalesi, özellikle 2011 yılı Mart ayı içinde 100’e yakın göstericinin hayatını kaybetmesi, muhalefetin taleplerini keskinleştirmiştir. Bir taraftan sokaktaki muhalefetin sesi yükselirken diğer taraftan da Salih iktidarı içindeki huzursuzluk, bazı generaller ve üst düzey yöneticilerin muhaliflerin tarafına geçmesi ile had safhaya çıkmıştır.

             Hükümeti görevden alan Salih, reform sözü verip iktidarda kalma süresini de bir yıl geri çekerek 2012 yılı sonu olarak ilan etmiş, ancak muhalifleri tam olarak sakinleştirmeyi başaramamıştır. Ülkedeki muhaliflerin önemli bir bölümü iktidardan çekilme sözü sebebiyle Ali Abdullah Salih’i doğrudan hedef almaktan vaz geçseler de aralarında söz birliği olmadığından, Salih’in havuç/sopa uygulamaları bir süre daha devam etmiştir. Özellikle mevcut sistemi çözecek olan aşiret sistematiği içinde bizzat büyük aşiretlerin kendi içlerinden dahi tek ses çıkaramamaları, ülkedeki gerilimin süresini uzatmıştır. Ali Abdullah’ın bağlı olduğu Sanhan aşiretinin bir bölümü değişimi desteklerken, bir bölümü karşı çıkmıştır. Yine Salih’in büyük rakiplerinden Ahmer ailesinin bağlı olduğu Bakil aşiretinin (Haşidler) de bir bölümü Salih’e destek vermiştir. Devlet Başkanı Salih’i iktidardan indirebilecek muhalif aşiretler koalisyonunu bir arada tutan bağ, İslami grupların ve bölünme yanlılarının farklı söylemlerinden kaynaklanan kuşkular sebebiyle giderek zayıflamış ve içeride ölenlerin sayısı artmıştır. Uluslararası güçlerin ülkeye müdahalesi de bu dönemde gelmiş ve gerek BM’nin gerekse Körfez İşbirliği Teşkilatı’nın girişimi ile Yemen Devlet Başkanı Abdullah Salih yetkilerini Abdurrabuh Mansur Hadi’ye devrederek istifa etmiştir. Hadi’nin Şubat 2012 seçimlerinde devlet başkanı seçilmesinden sonra ülkeye kısmen istikrar gelmeye başlamış görünse de kurulan hassas barış dengesi Amerika’nın bölgedeki çıkarlarıyla uyumlu olduğu oranda işleyecek gibi görünmektedir. Ülkedeki siyasi otorite eksikliği farklı bölgelerde değişik grupların kendi nüfuz alanlarını oluşturmasına neden olmuştur.

             Güney coğrafyasında Hirak el-Cenub, kuzey ve merkez bölgelerde Husi, kırsal kesimlerde el-Kaide’ye sempatiyle bakan farklı aşiretlerin denetimindeki ülkede, başkent ile diğer bölgeler arasındaki ayrışma oldukça kesindir. El-Kaide ve Güvenlik Yemen, el-Kaide ve bağlantılı hareketlerin oluşturduğu bölgesel gerilimde en önemli ülkelerden biridir. İlk olarak 1998 yılında Avrupalı 16 turistin kaçırılması ve bunlardan dördünün öldürülmesi ile gündeme gelen Yemen el-Kaidesi, en önemli saldırısını Ekim 2000 tarihinde Amerikan askerlerine karşı yapmıştır. Aden Limanı’nda demirli bulunan Amerikan savaş gemisine bomba yüklü bir botla denizden düzenlenen intihar saldırısında 17 asker ölmüştür. El-Kaide lideri Usame bin Ladin’in köken olarak Yemenli olması da bu ülkede örgüte olan sempati ve katılımı etkilemiştir. Afgan Savaşı (1980-88) yıllarında yüzlerce Yemenli savaşmak için Afganistan’a gittiğinde örgütün Yemen tabanı da doğal olarak oluşmuştur. 11 Eylül 2001 tarihindeki New York saldırılarından sonra dünya çapında başlayan Amerikan operasyonlarında, Yemen en önemli hedef ülkelerden biri haline gelmiştir. Yemen yönetimi bu operasyonlarda Amerika ile kapsamlı bir iş birliği yapacağını ilan edince, ülke içinde de intihar saldırılarının sayısı hızla artış kaydetmiştir

               2000’li yıllar boyunca süren saldırı ve çatışmalarda yüzlerce insan hayatını kaybetmiştir. Ülkenin içinde bulunduğu sosyoekonomik sorunlara ilave olarak ciddi bir eğitim sorunuyla da karşı karşıya bulunması, genç nüfus arasında büyük bir hoşnutsuz kitle oluşmasında başlıca rolü oynamaktadır. Yemen toplumunun kapalı ve muhafazakâr yapısı, radikal grupların kolayca militan devşirmesine yardımcı olmaktadır. 2011 yılından itibaren Amerikan yönetiminin el-Kaide operasyonlarının Yemen ve Somali’ye yönelik olarak yoğunlaştırılacağı yönündeki hamlesi ile Yemen’de suikastlar başlamıştır. Aralarında üst düzey el-Kaide mensuplarının olduğu söylenen kişilere yönelik saldırılar ve tutuklamalar, küresel ve bölgesel anlamda Amerika’nın stratejilerine yardımcı olsa da Yemen’deki iç gerilimi daha da tırmandırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Ülke halen bu tür örgütlerden kaynaklanan bir şiddet sarmalı içinde bulunmaktadır. Özellikle Husi siyasi ve askerî nüfuzunun artması, Yemen’deki el-Kaide grupları arasında yeni bir savaş alanı açmış görünmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder